23 Aralık 2012 Pazar

21+4


Çok özledim. Çok mutluyum. Çılgın tekmelere maruz kalıyorum. Yaza göre 10 kilo daha ağırım. Mayıs 1, hiç aklımdan çıkmayan tarih. Hem sabırsızlıktan bayıltacak kadar uzak, hem de hazır hissetmeme yetmeyecek kadar yakın. Aynı ultrason videosunu bin kere izledim. Parmaklarına, kafasına, dudağına, pipisine, kulağına, bacaklarına defalarca baktım, ağladım. Kıyafetlerini ortaya döktüm, tekrar katlayıp yine kaldırdım. Konuştum, şarkı söyledim. İçimden konuşsam da beni duyacağına inandım. Artık hiç yalnız değilim. Hem O'nu kucağıma almak için can atıyorum, hem de karnımın içinde hep benimle olmasına, ben nereye gitsem hep yanımda olmasına bayılıyorum. Benim oğlum, minik arkadaşım, hadi gel uyuyup, biraz daha büyüyelim.

16 Aralık 2012 Pazar

21. hafta-Tekmeleri Görmek

Tarih bizim için 20+4*. Artık tekmeleri gözümle de görebiliyorum. Ben dinlenme poziyonunda ayaklarımı uzatıp otururken, oğlum da cimnastiğe başlarsa karnım dışardan ya seğiriyor gibi görünüyor ya da daha acaip şekillere giriyor. An itibari ile yine çok uzaylı ve çok mutlu hissediyorum. Bırakın ağlıycam.

*Bu ne diye düşünene, gebece 20 hafta + 4 gün oldu demek. Evet manyağız, günleri sayıyoruz:P

15 Aralık 2012 Cumartesi

20. hafta


Baya baya yürüyen bir göbekten ibaretim 20. haftanın sonu ve muhtemelen bu sürecin tam ortası itibari ile. Artık hamile gibi görünmediğim yorumlarını fazlaca kibar arkadaşların kendini bilmez söylemleri olarak görecek kadar da kendimin farkındayım:)

20. haftanın büyümemle ilgili bir dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim. Artık göbeğimin sabahları akşama göre daha küçük olmasını beklemek boşuna. Uyanıyorum ve akşam bıraktığım kadar büyük buluyorum kendimi. Bu arada sürekli büyümekle ve kilo almakla ilgili yazıyor olmamdan dolayı bu durumu çok dert ettiğimi düşünenler var yorumlardan anladığım kadarıyla. Tabi hayatımda hiç olmadığım kadar ağır olmak ve bütün dünyanın haykırdığı, hamilelikte alınması gereken kilonun dörtte üçünü 20 haftada almış olmam muhteşem hissettirmiyor ama, oğlumun karnımın içinde ve çok şükür sağlıklı olduğunu bilmek tam olarak muhteşem. Bu durumla ilgili endişelenmeyin lütfen:) Bütün bunları daha sonra okuyup hatırlamak ve bir gün hamile olup diğer hamileler neler hissetmiş, yaşamış diye merak edecek insanlar için yazıyorum.

Bu hafta yaklaşık 6 ay sonra ilk kez spor salonuna gittim. Bir kere 40 dakika yürüyüp biraz da oturarak kol çalıştım. Açıkçası eskiden çalıştığım aletleri çalışmayı, yürümek yerine koşmayı çok fazla istiyorum ama biraz zorlamanın bile beni biraz endişelendirmesinden çok rahatsızım. O yüzden sakin sakin takılıyorum. Sonra iki kez de havuza gittim. Yüzmek kesinlikle çok iyi geliyor ve umuyorum insanlar benim çılgınca kilo aldığımı düşünmeyip hamile olduğumu anlıyorlardır. Evet buna destek olsun diye havuzdan çıkınca duşa elim göbeğimde ve paytak paytak yürüyerek gidiyorum:P

Karnımın içindeki küçük adamı çok merak ediyorum, özlüyorum hemen kucaklamak istiyorum. Sonra kucaklaşmak için daha büyümesi gerek diye kendimi sakinleştiriyorum. 

Tekmeler hala nerdeyse bütün gün benimle ve bu inanılmaz güzel, inanılmaz huzurlu ve güvenli hissettiriyor.Ve tekmeleri hissettiğim anda elimi karnıma koymazsam ayıp etmişim gibi geliyor. Sanki tokalaşmak için elini uzatan birine elini uzatmamak gibi. Kulağa biraz anlaşılmaz geliyor di mi? Siz beni bir de tek elim klavyede tek elim göbeğimde çalışırken görün:)

Sezonun ilk karı Ankara'ya yağdı, heryer yavaş yavaş donmaya başladı ve ben yürürken kayıp düşmekten korktuğum için paytak ve saçma bir yürüyüş tarzı geliştirdim.

Periyodik olarak bir dolabın ancak küçücük bir kısmını kaplayan kıyafetlerini çıkarıp tekrar tekrar sevip kaldırıyorum.

Hamilelikle ilgili özel olarak herhangi bir eğitim almıyorum. Hamile kalmadan önce de hep dikkat etmeye çalıştığım şekilde beslenmeye çalışıyorum, haftada 4 kere yürüyorum, iyi düşünüyorum, korkmuyorum, merak ediyorum ama paniklemiyorum, içerdeki küçük arkadaşa güveniyorum. Ama yine de bazen diyetisyene gidip bir diyet listesi almadım, hamilelik pilatesi ya da yogası yapmadım, nefes egzersizleri çalışmadım diye aslında çok fazla şey mi kaçırıyorum diye düşünüyorum. 

Duygusal dalgalanmaların böğürerek  ağlamalara dönüşmesi durumunu geçen hafta daha seyrek yaşadım sanırım. Hatta 20. haftada hiç ağlamamış olabilirim. Gerçi en son 29 Ekim'de trt'de son gazilerle ilgili bir belgeseli izlerken dedelerin birbirlerinin sakallarını taramalarını nasıl olduysa çok acıklı bulmuş ve sanırım hiç durmadan 15 dakika ağlamıştım. Bu ağlama krizi absürd ağlama krizleri listesinde rakipsiz bir numara olduğundan bundan sonraki bütün ağlamaları hoşgörüyle karşılayabileceğimizden eminim.

Baby Center'e göre minik oğlum yaklaşık bir muz boyutunda ve ben bu hafta bu sebeple muz yerken bir miktar sıkıntı çekiyorum. Sanıyorum bebeklerin boyutlarının meyve referansları üzerinden anlatılmasından pek hoşlanmıyorum.

Hadi ben çok konuştum, tek elle yazmaktandan da yoruldum, biraz da siz anlatın.





11 Aralık 2012 Salı

20. hafta- mutfakla kafayı bozmak


Annelik titrinin omuzlarıma yükleyeceği o çılgın, o manyakça, o altında ezileceğim bi sürü sorumluluğa kafa yormayı bırakıp, kendimi anne olmaya hazırlamak için mutfağa adamayı daha mantıklı buldum. Mesela kafamda kaba taslak bir liste var. Listede bütün çorbalar, mantı, içli köfte, lahana&yaprak sarma, zeytinyağlı bütün yemekler, ev yapımı yoğurt, artık sırrı çözülmüş  ve her seferinde aynı sonucun elde edildiği envai çeşit kek&muffin gibi bazı maddeler var. Ben düşündüm taşındım, hamilelik bitmeden bu listedeki arkadaşlarda uzman seviyesine ulaşmam gerek. 
Bakarsınız bizim oğlanın canı doğar doğmaz sütün yanında içli köfte ister, gece uyumadan anne sütüne eşlik eden vişneli&damla çikolatalı muffin olmadan uyuyamaz filan. Valla komik filan da, uyuyorum uyanıyorum hala mutfak sanatlarında bikaç seviye atlamam çok zaruri görünüyor gözüme.
Haftasonu lahana sarması meselesine daldım. Bu akşam da muffin dünyasının sırlarını keşfe çıktım. Kafası benim gibi çalışan manyak arkadaşlara önerim, bir lahanadan bir tencere sarma beklemesinler, malzemeden çalmayan anaç tavırlar uğruna içine vişne bastığı muffinlerin biraz ıslak olacağını baştan göze alsınlar.
İçli köfte ve mantı maceralarımda buluşmak üzere, selametle.

4 Aralık 2012 Salı

19. hafta


Hayatımın en heyecanı dorukta, en pırpır, en duyguları çoşkun günlerini yaşıyorum sanırım. Hep bu tekmeler yüzünden. Tekmeler güldürüyor, şaşırtıyor, dünyanın en sıkıcı işini yaparken mesela pıt diye gelip gözlerimi dolduruyor, ağlatıyor. Tam bir duygusal karmaşa içindeyim ve bu durumdan inanılmaz keyif alıyorum. Tekme bağımlısı olmuş olabilirim. Erkeklerin bu hissi eşleriyle aynı şeklide hissetmemeleri büyük talihsizlik. Sanırım tekmelerle ilgili günlerce konuşabilirim. Uzatmayıp, devam ediyorum.

Hamilelik bir kadının hurafelere karşı en savunmasız olduğu dönem muhtemelen. Nazara inanmam gibi altı boş ama fazlaca iddalı açıklamalar yapan(ve şimdi bu açıklamalarından bir miktar tırsan) biri olarak hurafeler meselesine de şimdiye kadar hep gülüp geçtim. Ama hamileliğin başından beri kendimi o şımarıklıkta hissetmediğimden, daha çok duymamaya, dinlememeye, maruz kalmamaya çalıştım. Yine de mesela hamileyken saç kestirme ile ilgili o gergin hurafeyi öğrenmiş bulundum. Ama saçlarımın ucundaki 5 cmlik ölü kısımı daha fazla başımda taşıyamadığım için, haftasonu artık dayanamayıp kuaföre gittim. Pişman değilim, hiç olmamış gibi davranmaya çalışıyorum.

Kilo almaya da devam ediyorum beklendiği üzere. 19 haftada 8 kilo aldım, 40 haftada başıma neler gelecek matematiksel hesaplara girip kendimi germek istemiyorum. Yalnız +19 kiloda kalırsam sevinicem, 20'nin psikolojik baskısı çok ağır geliyor.

Henüz elmizdeki bir poşet bebek kıyafetinden başka hiçbir alışveriş yapmadık. Odayı ne zaman yapmalıyız, boyayacak mıyız, duvar kağıdı mı yapacağız, nasıl bir yatak alacağız, arabayı ne zaman alacağız, hastane çıkışı denen o çirkin setlerden almak zorunda mıyız, ben doğumdan sonra ne giyeceğim(bu çok kritik:P), başıma takacağım kırmızı kurdelayı ne zaman alacağım(şaka ya sanırım almayacağım:)) gibi onlarca sorunun cevabı yok henüz. Bazılarını birbirimize sormadık bile. Ay bi rahatlık, bi şımarıklık. Sanki olayın esası elimiz göbeğimizde tekmelere kikirdemekti. 

Tekme demişken, bitirelim de ben elimi göbeğime koyup bekleyim biraz. Belki cimnastik saatine denk gelirim, kim bilir.


*Fotoğraftaki gereksiz ciddiyetimin sebebini hiç bilmiyorum:)