25 Ekim 2013 Cuma

Uykucu Demir


Demir'cim. 
Uykuya dalarken benim tarafımdaki elini yüzümde gezdirip, sıkıca kapattığım dudaklarımı parmaklarınla zorlayıp dişetlerime tırnaklarını geçirmek için uğraşşan da, burnumu sıksan da, saçlarımı koparsan da uykuya dalışına bayılıyorum. 
Elinin biri bana zarar vermekle meşgulken diğer elinin o kısa ve tontik parmakları havada görünmez bir piyanoyu çalar gibi hareket ediyor. 
Önce hızlı hızlı, sonra yavaşlıyor ve yastığa düşüyor.
 Ben, yüzüm gözüm çizik içinde yan yastıkta mest. 
Bir Türk müziği düşünürü ne demiş bilirsin. 
Gözlerim doluyor aşkının şiddetinden, ağlamak istiyorum.

19 Ekim 2013 Cumartesi

iyi ki❤


Her şeyi unuttuğum gibi olayların nasıl başladığını da unuttum. Eşimle sevgili olduğumuz üniversite yıllarında bile çocuk istemediğimi çok iyi hatırlıyorum da ibre ne zaman diğer tarafa döndü çok emin değilim. Bir çocuk sahibi olmak dünyanın en bencilce işiydi. Bir canlıya kendi fikrini sormadan hayat verme işine ortak olmak tamamen saçmalık, hatta bir ölümlüyü dünyaya getirip böyle rezil bir memlekette başına ne geleceğini bilmeden yaşamak, yaşatmak deliliğin de ötesindeydi. Bu düşüncelerim aslında hiç değişmedi. 
Ama sanıyorum 25 yaşımda bir acayiplikler oldu bana. Halk arasında “hormonlarım beni ele geçirdi” olarak bilinen, ele geçiren şeyin hormon olup olmadığından emin olmadığım o olayı yaşadım. Zaten bebekleri seven bünyem, bütün bebekleri birer sanat eseri ve sonsuz bir mutluluk kaynağı gibi görmeye başladı. İnsanların bebekleri güzel bebek çirkin bebek huysuz bebek mutlu bebek diye ayırmalarını anlayamayacak, çılgınca bütün bebek milletini kucaklayan bir ruh hali. Erman’ı pikeye sarıp kundaklayışım, şirkete bebeklerini getiren insanların peşinden ayrılmayarak illallah ettirişimle olay klinik bir vaka boyutuna ulaştı. Ve yazının başında anlattığım bütün o rasyonel düşünce güruhuna kulağımı tıkadım. 
Sanıyorum DNAmıza insan türünün soyu tükenmesin diye hayatımızın bir döneminde devreye giren bir üreme arzusu kodlanmış. Yoksa bu mantık dışı eylemi bundan çok önce bırakmış ve yeryüzünden silinmiş olurduk. 
Bebek poposu sevmek uğruna, kendi bedeninde bir başka canlıyı büyütüp, dış dünyada yaşar hale getirip, davul gibi şişip, onu en olmadık yerimizden çıkarıp, sonra da bütün bu acayipliklerden çılgınca zevk almak da nesi allah aşkına?

3 Ekim 2013 Perşembe

Demir'in Eli

Demir.
Nasıl her eline geçenin tadına bakmak istiyorsan, bir de gözüne görünen herşeye dokunmak istiyorsun. 
Yeni bir odaya girince mesela, kollarını uzatıp bi duvardan öbür duvara ne varsa önünde hepsine dokunuyorsun. 
Senin dokunuşun öyle güzel ki. 
Sanki bütün ev, Demir bize dokunsun diye nefesimizi tuttuk,bekliyoruz.
 Ya da ben yine süt kokusundan sarhoş oldum, olayları çarpıtıyorum. 
Ama seni ne zaman aramıza yatırsak, babanın bakışlarında "nolur, elini benim yüzüme uzat Demir" yakarışını okuduğuma yemin edebilirim. 


Okur.
Benim Demir için tuttuğum bir günlük var aslında. Kalemle yazılan, gerçek bir defter olan bir günlük. Bu blog Demir'e ithafen değil anneliğe hitaben yazılacaktı aslında ama ne zaman bilgisayarın başına otursam olaylar başka türlü gelişiyor. Hamileliği, doğumu, bebek bakımını, emzirmeyi, bebek alışverişini, gaz çıkarmayı, bez değiştirmeyi ne varsa aklıma gelen anlatmak istiyordum. Çünkü biliyorum ki her bebek, her anne, her hamilelik çok farklı ama benim gibi bebek meselesiyle bebeğini kucağına aldığı anda tanışan, bebek nasıl tutulur, nasıl beslenir, uyutulur, gaz nasıl cıkarılır, minicik bedeni nasıl tasınır, bit kadar burun deliklerinden o kurumuş pislikler nasıl çıkarılır, kağıt gibi ince ve keskin tırnakları nasıl kesilir bilmeyen, eski zamanlardaki gibi bunu göre göre büyümeyen, okul, kariyer, iş güç mesai derken herşeyi bildiğini sanan ama bir bebeği büyütmekle ilgili aslında pratikte hiçbir şey bilmeyen, ve çoğunlukla bir çocuk sahibi olup daha fazlasına cesaret edemeyerek kenara çekildiği için, faydalanacak tecrübeleri bulabileceği kendi kişisel annelik geçmişi olmayan, çok okumuş çok bilmiş, ama annelik hususunda fazlaca acemi ve ilk zamanlar en ufak bir kararı doktoruna danışmadan alamayacak kadar korkak, önce annesinin eski metodlarına burun kıvıran ama sandığından daha kısa zamanda tek otoriteyi annesi olarak kabul edecek o kadar çok kadın var ki. 
Dünyanın en unutkan insanı olarak, ben kişisel annelik tarihimin notlarını kendim için tutarken, belki bu notlardan faydalanan da çıkar diyorum ama blog Demir'e sürekli bir ilan-ı aşk girişiminden öteye geçemiyor. 
Daha çok yazıp, anlatıp, paylaşmak niyetindeyim, umuyorum başaracağım.