5 Mayıs 2014 Pazartesi

"Biz"im Hikayemiz❤


Geçen sene bugün. Hamileliğimin 41. Haftası. Tam olarak 40+4. 38. Haftadan beri her an doğuracağım diye bekliyoruz. Herkesin gözü göbeğimde. Haftalardır vücudumu dinliyorum ama defalarca okuyup, dinlediğim hiçbir doğum sinyali yok. O kadar uzun zamandır bekliyormuşum gibi geliyor ki artık birkaç hafta önce düşündükçe tansiyonumun düştüğü, dizlerimin titrediği normal doğum gerçeği canımı bile sıkamıyor. Çılgınca ve hemen karnımdaki bebeğimi kucağıma almak istiyorum. Doktor tavsiyesi üzerine günde iki kez yarımşar saat yürütülüyorum. Hızıma yetişemeyen annem ve sevgilim sürekli nöbet değiştiriyor. 13. Kattaki evimize merdivenden çıkıp, merdivenden iniyorum. Dik ve mağrur ve hala inadına gökyüzüne uzanan göbeğime baktıkça bu yaptıklarımız çok saçma geliyor. Ama o kadar sabırsızım ki artık bütün çılgınlıkları yapmaya hazırım(şimdi aklımdan not: eninde sonunda doğuracağım, içimde kalmayacak minik yavrum, sakin!). O gece hıdırellez. Annem, yürüyüşlerden, o kadar merdiven inip çıkma sonucu hamlayan bacaklarıma inat hiç oralı olmayan göbeğimden umudu kesmiş, umudu Hıdıra bağlamış. Hepimizin eline kağıt kalem tutuşturup dileklerimizi çizmemizi istiyor. Tabi ki dilekler hep aynı. Kucaklarında Demir’le gülümseyen Funda, Erman. Gece yarısı anneler inip gül ağacına gömüyorlar dilekleri. 6 mayıs oldu artık. Biz de, bugün de doğuramadım diye yatmak için hazırlanıyoruz. 


Tuvalete gidiyorum ve bana aylar gibi gelen günlerdir beklediğim işaret. Nişan geliyor. Ağrısız ve düzenli kasılmalarım da var. Zaman tutuyoruz 9 dakikada bir. Ama hiç ağrı yok. O kadar mutluyum ki. Sonunda girdik o yola. Bir şekilde kucaklaşmamız artık çok yakın. Nişanın da bu sıklıktaki ağrısız kasılmaların da acil doğum belirtisi olmadığını biliyoruz ama sonunda bu noktaya gelmiş olmanın heyecanı ile doktoru arıyoruz. Vurun kafayı yatın diyor doktor. Hevesimiz kursağımızda ama gözler cin gibi yatıyoruz. Anneler heyecan yapmasın diye onlara bir şey söylemiyoruz. Birkaç saat kanama hafif de olsa devam edince yine dayanamayıp yine doktoru arıyoruz. Doktor istediğimiz zaman hastaneye geçebileceğimizi, sabah gelip kontrol edeceğini söylüyor. Anneleri kaldırdık. Çantamızı aldık. Pilates topunu bile aldık. Sabah 5te hastaneye geçtik. 
 Sancılar biraz daha şiddetlenmeye başlanmıştı artık. 8:30da doktor geldi. Açılma var mı kontrol etti. Yoktu. Açılma başlasın diye rahim ağzına ilaç koydu. Lavman yapıldı. Doktor gitti. Sancılar biraz daha şiddetlendi. Ama dayanılmayacak gibi değildi.NSTde sancı şiddetinin 70-80 civarını gösterdiği zamanlardı. Öğlen doktor tekrar geldi. Açılma başlamıştı. Sezin geldi. Sezin geldiğinde sancılardan canım yanıyordu. Çok çaktırmamaya çalışıyordum. Annemler geç gelsinler bizimle o kadar uzun hastanede beklemesinler istemiştik ama öğlen artık durdurulamaz olmuştu annem, hastaneye öğlen 1 gibi geldiler. Duş almak istedim. Banyoya girdim. Sancı geldiğinde zorlanıyordum ama duş iyi gelmişti. Çıktım, kurulandım. Artık doğum odasına geçmiştim.  14:00 de anestezist geldi. Epidural takıldı. Hiç hoşuma gitmedi o his. Belime bir metal kablo sokup bir an elektrik vermişler gibi. Ama ilaç verilmeye başlanmadı. İstemedim. Daha dayanabilirmişim gibi geldi. Ama eninde sonunda anestezi isteyeceğimi düşünüyordum. Kendimi hiç epiduralsiz doğum yapabilecek kadar cengaver hissetmedim(şimdiki aklım olsa kesin denerdim). 
 Sancılar gittikçe şiddetleniyordu. Sanırım o vakitten sonra hep nstye bağlıydım. Sancı şiddetinin 100-120 civarını gösterdiğini hatırlıyorum. Hala anestezi almamıştım ve zor olsa da dayanıyordum. Pek sesim çıkmıyordu. Ah belim filan diye inliyordum sessizce. 16:30da tekrar doktor geldi. Muayene sonrası açılmanın beklediğinden iyi olduğunu söyleyip baya keyiflendi. 6-7 cm açılma vardı.  Doktor neden hala epidural almaya başlamadın, boşuna acı çekiyosun dedi. Dayanıyorum, normal süreci çok etkilemesin istiyorum dedim. O sırada doktor gülümseyerek, ya ne gerek var gibi bişiler söyleyerek ilacı vermeye başladı. Ve sonra gitti sanırım. Sanırım, çünkü bende sonrası yok. Bayıldım. Baya baya bayıldım. Gözüm karardı. Yatakta yattığım için düşmedim ama olduğum yerde karanlık ve sessizlik içinde yalnız kaldım. Ne kadar zaman sonra bilmiyorum gözümü açabildim biraz. 16:30a kadar telefonuma saat saat neler olduğunu not almışım. O saatten sonrası yok. Annem, Erman, hemşire başımda. Herkes bembeyaz. Sancılar durmuş. NSTde tık yok. Herkes korkak, panik halde. Bişeyler duyuyorum ama hayal gibi. Anestezist gelmiş. Doktor da gelmiş sanırım. Tek net hatırladığım annemin yüzü. Çok çok korkmuş ama çaktırmıyor. Hala O an, O’nu o kadar korkuttuğum için kendimi çok mutsuz hissediyorum. 
 Resmen epidural doğumu durdurmuş. İlaç fazla geldi, kalıbına güvendik, suni sancı gibi gerçek olmamasını umduğum bölük pörçük şeyler duyuyorum. Çok yorgunum, hatta kendimde bile değilim ama neden bilmiyorum hiç mutsuz değilim o an. Ne olursa olsun az kaldı, kucaklaşacağız diyorum. Bir yolunu bulacak, oğlum içimden çıkacak. Daha önceden suni sancı istemiyorum diye ısrar etmeme rağmen, hali hazırda elimizde olan benim güzel ve doğal sancılarım verilen epiduralle yerleyeksan olduğundan bana haber bile verilmeden suni sancı verilmeye başlanıyor. Bu ne diyorum. Neyseki cevap veriyorlar. Biraz sonra tekrar sancılar başlıyor. Ama öncekilerden çok daha acılı, çok daha yoğun. Yine de mutluyum. Az kaldı, biraz daha dayanacağım, oğlumu kucağıma alacağım. Bu kez de bu sancılara dayanayım diye tekrar anestezi vermeye başlıyorlar. Bu kez yavaş yavaş tabi. Tam hatırlayamıyorum değerleri ama ilk seferde birden 30 birim verdiyse, bu kez 5, 10, 15 diye yavaş yavaş artırarak veriyorlar.  Saatini hatırlamıyorum ama yavaş yavaş baskıyı hissetmeye başlıyorum ve ıkınmak istiyorum.
 Kollarımdan tutup beni yürütüyorlar. Sancılar şiddetleniyor şiddetleniyor. Belimin çok çok ağrıdığını hissediyorum. Ama sanırım sancılar arasından biraz uyukluyorum. Saat 8 gibi açıklık 10 cm oluyor. Ama doktorun biraz mutsuz olduğunu hissediyorum. Ikınmama izin vermiyor. Ben ıkındıkça Demir’in kalp atışlarının yavaşladığını söylüyor. Ve bunu duyduktan sonra ben kendimi çılgınca kasıp ıkınmamaya çalışıyorum. Doktor muayenede demirin saçlarına dokunduğunu ama yeterince aşağı inmediğini söylüyor. O an ve aslında hala 10 cm açıklıkta, saçlarına dokunulan bebeğimin daha ne kadar aşağı inmesi gerektiğini anlayamıyorum. O kadar yorgunum ki artık. Bir kez de yorgunluktan bayılmadan oğlumu kucaklamak istiyorum. Ben 10 cm açıklıkta tam 3 saat, biraz yürüyüp, biraz inleyip, biraz kusarak bekliyorum. 
O 3 saat nasıl geçti hala hiç bilmiyorum. Sonra doktor 11 gibi yanıma gelip ben daha fazla risk almak istemiyorum sezeryan yapalım diyor. İnanamıyorum. Sanki bana uğraşalım dese o yorgunluğa rağmen 24 saat daha uğraşmalıymışım gibi hissediyorum. Ama o halde, o kadar ilaca maruz kalmış, saatlerdir doğum sancısı çekmiş ve bir kez ayılıp bayılmş bir 41 haftalık gebe olarak hayır ben alırım o riski devam da diyemiyorum. Ben kim risk almak kim o anda. Doktordan, anestezistten, o empati yoksunu hamile hemşireden bir an nefret ediyorum. Evde ebeyle doğursam daha iyiydi gibi bişiler düşünüyorum. Tamam diyorum tamam. Benim tamam demekten başka bir seçeneğim yok şu an. 
Anestezist hastanede olmadığı için onu bekliyoruz. Önlüğü giydiriyorlar, sedyeye yatırıyorlar. Bu ihtimali hiç düşünmemiştim. Sezeryan prosedürü ne, nerdeyse hiçbir fikrim yok. Ermanla birlikte o yeşil örtülerle kaplı beyaz ışıklı soğuk ameliyathaneye gidiyoruz. Bütün vücudumu silip, sallıyorlar. Hala bunu ne için yaptıklarını bilmiyorum. Açıp okumadım, kimseye sormadım. Unutmak istiyorum sanırım. Bana bir daha bu kez de sezeryan için anestezi veriyorlar. Önüme perdeyi çekiyorlar. O kadar yorgunum o kadar yorgunum ki.
 Sarhoş gibi sayıklıyorum. 



Allahım nolur oğlumun çıkışını görmeden uyuyakalmayayım. Anestezist benimle sürekli konuşup bir ara bana sakız çiğnetiyor. Sonra Ermana makine hazır mı filan gibi bişiler diyor ve ben O sırada, hiç o kadar çabuk beklemezken hayal gibi havada oğlumu görüyorum. Saat 23:46.
Görüntü hayal gibi ama ses sonuna kadar gerçek. O kadar çok ağlıyor ki. Sayıklıyorum o sırada resmen. İyi mi diyorum. Herşey tamam mı? Oğlum çıktı mı, aşkım nerdesin, allahım ne çabuk bitti. Oğlum. Oğlum, oğlum. 
Çocuk doktoru baya bişi anlatıyor orda bana hiçbirini hatırlamıyorum. Oğlumu temizleyip giydirip yanıma getiriyorlar, yanağıma dokunuyor ıslak, ılık yanağı. Susuyor. 
Oğlum.
 Merhaba. 
Çok yoruldun, özür dilerim.
Vücudumum hiçbir noktası üzerinde o kadar etkim yokki oğlumu öpmek için dudaklarımı zor uzatıyorum küçük suratına. Resmen sarhoşum. Resmen aşırı dozda tıbbi müdahale zehirlenmesi yaşıyorum. Demiri odaya götürüp, benim yorgun ve bitik bedenimi de temizleyip toparladıktan sonra beni de yanına çıkarıyorlar. Baygın ve çok mutluyum. Buruşuk, kıllı oğluma bakıp Allah’ım ne kadar tatlı diyorum. 


6 Mayıs. Hıdırellez. Hayatımın en zor, en yorucu, en benzersiz, en canımın burnumda,  en muhteşem günü.
Saatini birtakım tıbbi müdahalelerle biraz kaydırdık ama, 6 Mayıs küçük bebeğimin dünyaya gelmeyi seçtiği gün. Hıdırellezin bana hediyesi. Benim bahar bayramımın adı Demir.

1 yıl sonra bile bu yazıyı yazarken burnumun direği sızlıyor be okur. Tüm hamilelere bebeklerine sağlıkla, mutlulukla bir avazda kavuşmalarını dilerim. Tüm baba adaylarına kendilerini hiç çaresiz hissetmeyecekleri, tüm anane, babaanne, dedelere ve tüm doğumhane kapısı ardında bekleyenlere korku içinde değil mutlulukla bekleyecekleri bir doğum dilerim. Bu dünyanın en eşsiz ve en zor ve en muhteşem tecrübesi. 
Bunu yaşamadan ölmeyi hiç istemezdim. 
Teşekkürler Demir. 
Minik bebeğim. 
Doğum günümüz kutlu olsun.