Bu yazıyı
yazmaya Demir 3 aylıkken karar verdim. Aslında tam 3 aylık 8 gündü. Doğduğu ilk
günden beri, sanki karnımda meme emme üzerine uzun uzun çalışmış ve uzmanlığını
almış gibi, hiç sorun çıkarmadan ve otoritelerin bütün saat sınırlamalarına rağmen(bilmem
kaç saatte bir emzireceksiniz gibi)
kulak asmadan çok profesyonelce ve bize dayatılmaya çalışılandan çok
daha sık emen, her emzirme öncesi heyecandan eli kolu ayağı birbirine karışan,
sonrasında mutlaka ama mutlaka bi gülücük atıp uyuyan bebeğim ansızın meme
grevine girmeye karar verdi. Hayatımın en çaresiz ve mutsuz günüydü. Hiç
abartmıyorum. Az önce saydığım umut vaat eden nedenlerden dolayı 2 yaşına kadar
emzirmeyi istediğim ve bebeğimi emzirdiğim saatleri hayatımın en mutlu, en işe
yarar, en duygu yoğunluğu tavan yapmış anları olarak gördüğüm için minik, süt
kokulu bebeğimin birdenbire meme emmeyi reddetmesi resmen hayatımı kararttı.
Saat
başı çılgın bir istekle beslenmek isteyen oğlum, O’nu emzirme yastığına
yatırmaya yeltendiğim anda ağlamaya başlıyordu. Sadece uyurken emiyordu ve bu
da gündüz sadece 3 kere emmesi demekti. Hiç kimseden böyle bir şey duymamıştım.
Daha yeni İstanbul’dan gelmiştik, yolda Demir yorulmuştu, terlemişti, rahat
edememişti, ondan mı deyip kendimi suçladım. Acil randevu alıp doktorumuza
gittik. Doktorumuz olan hanım, bana uyduruktan birkaç soru sorup sonra da kendi
kızının da böyle memeyi reddettiğini, bir daha hiç emmediğini, mamayla
büyüdüğünü, ama sapasağlam olduğunu söyledi. O doktorla o dakika işimiz bitti.
Belki kendince haklıydı ama duymak istediğim bu değildi. Demir o günden
itibaren mama almaya başlasa, çok sağlıksız bir çocuk olacağını düşünmüyordum
tabi. Sadece hormonlarımın, vücudumun, yaradılışımın ve süt dolu taş gibi olmuş
göğüslerimin bana gösterdiği yolu takip etmek istiyordum. Çocuğumu en doğal, en
zorlamasız, en olduğu gibi, en mucizesine inandığım yolla, emzirerek beslemek
istiyordum. Başka bir doktordan randevu
aldık. Doktor idrar tahlili istedi. Ama bütün gün çok az beslenmiş çocuğumun
vücudundan idrar için harcanacak sıvı çıkmıyordu. Bezi kupkuruydu. Kupkuru
bezin nasıl kocaman bir mutsuzluk olabileceğini hiç düşünmemiştim. O güne kadar
her sabah uyanıp, Demir’in bezini açıp, minicik oğlumuzun nasıl bu kadar çok
çiş yaptığına şaşıp, o bezin en az bibuçuk kilo filan geldiğine birbirimizi
ikna etmeye çalışıyorduk. Ne güzelmiş o her noktası çiş dolu bezler ah. Ahhhh ah!
Bu arada internette sürekli bu durumla ilgili bir şeyler bulmaya çalışıyordum
ve bir yığın nursing strike/meme grevi yazılarına denk geldim. Genellikle 3 ay
civarı görülüyordu, annenin parfümünü(ki ben kullanmıyordum), şampuanını(evet
değiştirmiştim:/) değiştirmesi, ortamın değişmesi, bebeğin etrafındaki
kişilerin değişmesi gibi bir sürü nedeni olabilir yazıyordu. Bazı anneler
bebeklerinin bir daha hiç emmediklerini yazmış, bazıları da bikaç gün içinde
tekrar emzirmeye dönebildiklerini. O kadar çaresizdim ki, Demir’i
emziremiyorsam ne faydam var, benim anne olmamın ne anlamı var(büyük salaklık
şimdi görüyorum,korkmayın), altını değiştirip uyutan başka birisi bakabilir
artık çocuğuma gibi milyon tane depresif
ve saçma düşünceyle kendimi bir günde on yaş yaşlandırmayı ve çürütmeyi
başardım. Bu arada Demir’e ısrarla mama vermiyordum, uyuduğunda emziriyordum ve
sağdığım sütü idrar tahlili isteyen doktorun tavsiyesiyle şırıngayla ağzına
sıkıyordum. Sonunda yavrum idrar örneği için gerekli sıvıyı verdi ve biz
sonuçlar iyi mi çıksın kötü mü çıksın bilemediğimiz testin sonuçlarını
beklemeye başladık. Demir aç ama mutluydu. Gülüyordu, aguluyordu, sanki rejime
karar vermiş mutlu ve kararlı bir bebekti. Bütün anne olan arkadaşlarımı
aradım, sosyal medyadan tanıdığım belki bir faydası olur diye inandığım
insanlara mail attım, anneme ağladım, Erman’a ağladım, Demir’le konuştum
olmadı. Banyoda, yürüyerek, karanlıkta, müzikte, tam sessizlikte, açık havada
ve daha şu an aklıma gelmeyen muhtemel bütün farklı şart ve pozisyonda
emzirmeyi denedim. Belki biraz memeyi alıp birkaç yudum alıyordu Demir, ama
sonra geri bırakıp huysuzlanıyordu. Yediğim bir şeyden mi oldu dedim, sütümün
tadına baktım, buzluktaki sütleri vermeyi denedim, biberonla vermeyi denedim,
parmağımla yalatmayı denedim, denedim, denedim, yoruldum. Gece oldu. Demir
uykuda eskisi gibi 2 saatte bir emdi, oğlumun karnı doydu, biraz olsun
rahatladım. Ertesi gün test sonuçları çıktı ve her şey normaldi. Herhangi bir
hastalık, enfeksiyon Demir’in meme grevinin sorumlusu değildi. Aynı hastanenin
randevu alamadığım ve güvendiğim bir doktorunu koridorda pusuya yatıp bekleyip
yakaladım ve ona dünyanın en acıklı sesiyle durumumu anlattım. Şampuanımı
değiştirip değiştirmediğimi(değiştirmiştim), regl olup olmadığımı(olmamıştım),
yakın zamanda düzenimizde büyük bir değişiklik olup olmadığını(İstanbul seyahati)
sordu. Sessiz ve karanlıkta, uykuya yakın ya da uyurken emzir, vazgeçme dedi.
Duymak istediğim buydu. Sonunda. O gün Demir biraz karanlıkta, biraz açık
havada, biraz şırıngayla uyanıkken emdi. İnsanın bir şeyin kıymetini kaybedince
anlayışının bilmiyorum kaçıncı örneğiydi. Ertesi gün daha çok emdi. Ve 3. Günün
sonunda Demir biraz zayıflamış, ben mutsuzluktan yaşlanarak tarihe geçmiş bir
şekilde bu meseleyi kapattık. Bugün Demir tam 18 aylık. Olayların böyle
geliştiğine ve kucağıma atlayıp memee diye bluzümü çekiştiren bir küçük danaya
sahip olduğum için çok mutluyum.
Bu yazıyı
yazıp yazmama konusunda çok tereddüt ettim. Anneler için emzirme meselesinin
farklı anlamlar taşıdığının farkındayım. Bu yazı, bütün anne-bebek-meme
üçlüleri için ideal bir hayat öngörüsü yapmıyor. Demir ve benim için, benim şu
an arkaya dönüp baktığımda iyi ki o kadın doktoru dinlememişim dediğim bir tespit
yapıyor yalnızca. Ben emzirme meselesine, kendimi frenlemeye çalışsam da biraz
fazla takıntılı olduğu hissedebiliyorum. Bunda bizim ailede klasikleşmiş uzun
süre emzirme hikâyeleri ile büyümüş olmamın etkisi çok fazla muhtemelen. Annem 3
yaşına kadar, ben 2.5 yaşına kadar sadece anne sütü ile beslenmişiz. Yani arada
ekmek peynir filan tırtıklamışızdır belki ama memeden kesilip katı gıdaya
geçtiğimizde sindirim sistemimiz katı gıdalara alışık olmadığı için hasta
olacak kadar süt temelli beslenmişiz. O günlerde kabul etmesem de bu hikâyeler
üzerimde mutlaka baskı oluşturuyordu. Annem telefonun ucunda çaresizce, belki
benden daha çok üzülürken Demir’in meme grevine, sohbet arasında bizde hiç
böyle bir şey görülmedi kızım derken istemeden canımı acıtıyordu(Canım annem
yazıyı okuyorsan hemen üzülme, beni üzmek istemediğini tabi ki biliyorumJ). Yaşadığımız dönemde anne olmanın en
çok neyini sevmiyorum biliyor musunuz? Etrafta müdaheleci o kadar çok ses var
ki gürültüden kendi sesimizi duyamıyoruz. Emzirme meselesi bunun en iyi örneği
sanırım. Kendi ailemiz, anne olan arkadaşlarımız, anne olmayan arkadaşlarımız,
benim gibi anne blog yazarları, internetteki forumlar, makaleler, haberler,
komşu teyzeler, kayınvalideler, kuzenler, görümceler, reklamlar…Mesela o kadar
çok “6. aydan sonra anne sütü azaldığında…” diye devam eden reklama maruz
kalıyoruz ki, bana Demir’in 6. ayında da bir haller oldu. Doktorların da o
zamana kadar satır aralarında verdiği mesajla sütümün kalitesinin aniden 6. ayda
düşeceğini ve bebeğimi yeterince besleyemeyeceğini düşünmeye başladım. Yani
buna düşünmek denemez. Buna aklım inanmıyor da, dünyanın geri kalanı yalan
söylüyor olamaz diye inanıyormuş gibi mi yapıyordum bilmiyorum. Ama sonuçta
etkilendim ve o ay katı gıdaya geçiş yapacağız ve Demir’e iki kaşık yoğurtla
biraz meyve püresi yedireceğim diye oğlumu doğru düzgün emziremedim. Emzirememişim.
Ay sonu doktor Demir’i tartıp ancak önceki ayın üçte biri kadar kilo aldığını
ve bir şeyleri yanlış yaptığımı söyleyene kadar. Orda O’na bana sütümün
kalitesinin ve besleyiciliğinin düşeceğine beni inandırmasının yanlışların en
manyakçası olduğu söylesem fena olmazdı. Neyse katı gıdaya biraz geç başlamaya
karar verdik. O ay da, sonraki ay da, hatta memeyi kesene kadar Demir’in
gelişimi ile ilgili bir sorun olmadığı sürece anne sütünü beslenmenin temeline
koyduk. Yaptığım bu tercihin 100% arkasında mıyım? Değilim sanırım. Demir’in
pilav, makarna ve pirzola dışındaki hiçbir yiyeceğe sempati duymuyor olması ve
sofraya otursak bile beni masadan kaldırıp, emip, sonra belki minnak midesinde
yer kaldıysa bir şeyler yemesi beni biraz düşündürüyor. Emzirmeyi kestikten
sonra düzeleceğini umuyorum.
Konuyu çok dağıttım ve çok uzattım. Topluyorum.
Kendimle ilgili bazı endişelerim var. Anneliğimi emzirmeyle fazlasıyla bağdaştırdım.
Demir’in beni o emzirdiğim için bir tık daha fazla sevdiğini düşünüyorum ve o
tıkı çok önemsiyorum. Oğlumu emzirirken, tıpkı karnımda bir beden içinde
beraberce yaşadığımız zamanlardaki gibi yakın olduğumuzu hissediyorum ve
ikimizin arasında başka kimseyle yaşamadığımız böyle mucizevi ve böyle özel bir
şey olmasını çok seviyorum. Memeden kesme sürecinde bir psikoloğa görünmem
gerekebilir. Yazdıklarım size fazlaca hastalıklı da gelebilir.
Bu yazıyı benimle
aynı şeyi yaşayıp, internette çaresizce umut arayan bir anneye biraz moral olur
belki diye yazdım. Normal şartlar altında bir bebek için en iyiyi annesinden
daha çok kimsenin düşünemeyeceğine inanıyorum.
Bütün anneler ve güzel
bebekleri, hepinizi seviyorum.
Dünyanın en mutlu ve en korkak ve en cesur ve en
ürkek kabilesi olduğumuzu düşünüyorum.