6 Kasım 2014 Perşembe

Emzirmek, anne sütü, meme grevi ve bitakım başka sayıklamalar


Bu yazıyı yazmaya Demir 3 aylıkken karar verdim. Aslında tam 3 aylık 8 gündü. Doğduğu ilk günden beri, sanki karnımda meme emme üzerine uzun uzun çalışmış ve uzmanlığını almış gibi, hiç sorun çıkarmadan ve otoritelerin bütün saat sınırlamalarına rağmen(bilmem kaç saatte bir emzireceksiniz gibi)  kulak asmadan çok profesyonelce ve bize dayatılmaya çalışılandan çok daha sık emen, her emzirme öncesi heyecandan eli kolu ayağı birbirine karışan, sonrasında mutlaka ama mutlaka bi gülücük atıp uyuyan bebeğim ansızın meme grevine girmeye karar verdi. Hayatımın en çaresiz ve mutsuz günüydü. Hiç abartmıyorum. Az önce saydığım umut vaat eden nedenlerden dolayı 2 yaşına kadar emzirmeyi istediğim ve bebeğimi emzirdiğim saatleri hayatımın en mutlu, en işe yarar, en duygu yoğunluğu tavan yapmış anları olarak gördüğüm için minik, süt kokulu bebeğimin birdenbire meme emmeyi reddetmesi resmen hayatımı kararttı.
 Saat başı çılgın bir istekle beslenmek isteyen oğlum, O’nu emzirme yastığına yatırmaya yeltendiğim anda ağlamaya başlıyordu. Sadece uyurken emiyordu ve bu da gündüz sadece 3 kere emmesi demekti. Hiç kimseden böyle bir şey duymamıştım. Daha yeni İstanbul’dan gelmiştik, yolda Demir yorulmuştu, terlemişti, rahat edememişti, ondan mı deyip kendimi suçladım. Acil randevu alıp doktorumuza gittik. Doktorumuz olan hanım, bana uyduruktan birkaç soru sorup sonra da kendi kızının da böyle memeyi reddettiğini, bir daha hiç emmediğini, mamayla büyüdüğünü, ama sapasağlam olduğunu söyledi. O doktorla o dakika işimiz bitti. 
Belki kendince haklıydı ama duymak istediğim bu değildi. Demir o günden itibaren mama almaya başlasa, çok sağlıksız bir çocuk olacağını düşünmüyordum tabi. Sadece hormonlarımın, vücudumun, yaradılışımın ve süt dolu taş gibi olmuş göğüslerimin bana gösterdiği yolu takip etmek istiyordum. Çocuğumu en doğal, en zorlamasız, en olduğu gibi, en mucizesine inandığım yolla, emzirerek beslemek istiyordum.  Başka bir doktordan randevu aldık. Doktor idrar tahlili istedi. Ama bütün gün çok az beslenmiş çocuğumun vücudundan idrar için harcanacak sıvı çıkmıyordu. Bezi kupkuruydu. Kupkuru bezin nasıl kocaman bir mutsuzluk olabileceğini hiç düşünmemiştim. O güne kadar her sabah uyanıp, Demir’in bezini açıp, minicik oğlumuzun nasıl bu kadar çok çiş yaptığına şaşıp, o bezin en az bibuçuk kilo filan geldiğine birbirimizi ikna etmeye çalışıyorduk. Ne güzelmiş o her noktası çiş dolu bezler ah. Ahhhh ah! 

Bu arada internette sürekli bu durumla ilgili bir şeyler bulmaya çalışıyordum ve bir yığın nursing strike/meme grevi yazılarına denk geldim. Genellikle 3 ay civarı görülüyordu, annenin parfümünü(ki ben kullanmıyordum), şampuanını(evet değiştirmiştim:/) değiştirmesi, ortamın değişmesi, bebeğin etrafındaki kişilerin değişmesi gibi bir sürü nedeni olabilir yazıyordu. Bazı anneler bebeklerinin bir daha hiç emmediklerini yazmış, bazıları da bikaç gün içinde tekrar emzirmeye dönebildiklerini. O kadar çaresizdim ki, Demir’i emziremiyorsam ne faydam var, benim anne olmamın ne anlamı var(büyük salaklık şimdi görüyorum,korkmayın), altını değiştirip uyutan başka birisi bakabilir artık çocuğuma gibi milyon tane depresif  ve saçma düşünceyle kendimi bir günde on yaş yaşlandırmayı ve çürütmeyi başardım. Bu arada Demir’e ısrarla mama vermiyordum, uyuduğunda emziriyordum ve sağdığım sütü idrar tahlili isteyen doktorun tavsiyesiyle şırıngayla ağzına sıkıyordum. Sonunda yavrum idrar örneği için gerekli sıvıyı verdi ve biz sonuçlar iyi mi çıksın kötü mü çıksın bilemediğimiz testin sonuçlarını beklemeye başladık. Demir aç ama mutluydu. Gülüyordu, aguluyordu, sanki rejime karar vermiş mutlu ve kararlı bir bebekti. Bütün anne olan arkadaşlarımı aradım, sosyal medyadan tanıdığım belki bir faydası olur diye inandığım insanlara mail attım, anneme ağladım, Erman’a ağladım, Demir’le konuştum olmadı. Banyoda, yürüyerek, karanlıkta, müzikte, tam sessizlikte, açık havada ve daha şu an aklıma gelmeyen muhtemel bütün farklı şart ve pozisyonda emzirmeyi denedim. Belki biraz memeyi alıp birkaç yudum alıyordu Demir, ama sonra geri bırakıp huysuzlanıyordu. Yediğim bir şeyden mi oldu dedim, sütümün tadına baktım, buzluktaki sütleri vermeyi denedim, biberonla vermeyi denedim, parmağımla yalatmayı denedim, denedim, denedim, yoruldum. Gece oldu. Demir uykuda eskisi gibi 2 saatte bir emdi, oğlumun karnı doydu, biraz olsun rahatladım. Ertesi gün test sonuçları çıktı ve her şey normaldi. Herhangi bir hastalık, enfeksiyon Demir’in meme grevinin sorumlusu değildi. Aynı hastanenin randevu alamadığım ve güvendiğim bir doktorunu koridorda pusuya yatıp bekleyip yakaladım ve ona dünyanın en acıklı sesiyle durumumu anlattım. Şampuanımı değiştirip değiştirmediğimi(değiştirmiştim), regl olup olmadığımı(olmamıştım), yakın zamanda düzenimizde büyük bir değişiklik olup olmadığını(İstanbul seyahati) sordu. Sessiz ve karanlıkta, uykuya yakın ya da uyurken emzir, vazgeçme dedi. Duymak istediğim buydu. Sonunda. O gün Demir biraz karanlıkta, biraz açık havada, biraz şırıngayla uyanıkken emdi. İnsanın bir şeyin kıymetini kaybedince anlayışının bilmiyorum kaçıncı örneğiydi. Ertesi gün daha çok emdi. Ve 3. Günün sonunda Demir biraz zayıflamış, ben mutsuzluktan yaşlanarak tarihe geçmiş bir şekilde bu meseleyi kapattık. Bugün Demir tam 18 aylık. Olayların böyle geliştiğine ve kucağıma atlayıp memee diye bluzümü çekiştiren bir küçük danaya sahip olduğum için çok mutluyum.

Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok tereddüt ettim. Anneler için emzirme meselesinin farklı anlamlar taşıdığının farkındayım. Bu yazı, bütün anne-bebek-meme üçlüleri için ideal bir hayat öngörüsü yapmıyor. Demir ve benim için, benim şu an arkaya dönüp baktığımda iyi ki o kadın doktoru dinlememişim dediğim bir tespit yapıyor yalnızca. Ben emzirme meselesine, kendimi frenlemeye çalışsam da biraz fazla takıntılı olduğu hissedebiliyorum. Bunda bizim ailede klasikleşmiş uzun süre emzirme hikâyeleri ile büyümüş olmamın etkisi çok fazla muhtemelen. Annem 3 yaşına kadar, ben 2.5 yaşına kadar sadece anne sütü ile beslenmişiz. Yani arada ekmek peynir filan tırtıklamışızdır belki ama memeden kesilip katı gıdaya geçtiğimizde sindirim sistemimiz katı gıdalara alışık olmadığı için hasta olacak kadar süt temelli beslenmişiz. O günlerde kabul etmesem de bu hikâyeler üzerimde mutlaka baskı oluşturuyordu. Annem telefonun ucunda çaresizce, belki benden daha çok üzülürken Demir’in meme grevine, sohbet arasında bizde hiç böyle bir şey görülmedi kızım derken istemeden canımı acıtıyordu(Canım annem yazıyı okuyorsan hemen üzülme, beni üzmek istemediğini tabi ki biliyorumJ). Yaşadığımız dönemde anne olmanın en çok neyini sevmiyorum biliyor musunuz? Etrafta müdaheleci o kadar çok ses var ki gürültüden kendi sesimizi duyamıyoruz. Emzirme meselesi bunun en iyi örneği sanırım. Kendi ailemiz, anne olan arkadaşlarımız, anne olmayan arkadaşlarımız, benim gibi anne blog yazarları, internetteki forumlar, makaleler, haberler, komşu teyzeler, kayınvalideler, kuzenler, görümceler, reklamlar…Mesela o kadar çok “6. aydan sonra anne sütü azaldığında…” diye devam eden reklama maruz kalıyoruz ki, bana Demir’in 6. ayında da bir haller oldu. Doktorların da o zamana kadar satır aralarında verdiği mesajla sütümün kalitesinin aniden 6. ayda düşeceğini ve bebeğimi yeterince besleyemeyeceğini düşünmeye başladım. Yani buna düşünmek denemez. Buna aklım inanmıyor da, dünyanın geri kalanı yalan söylüyor olamaz diye inanıyormuş gibi mi yapıyordum bilmiyorum. Ama sonuçta etkilendim ve o ay katı gıdaya geçiş yapacağız ve Demir’e iki kaşık yoğurtla biraz meyve püresi yedireceğim diye oğlumu doğru düzgün emziremedim. Emzirememişim. Ay sonu doktor Demir’i tartıp ancak önceki ayın üçte biri kadar kilo aldığını ve bir şeyleri yanlış yaptığımı söyleyene kadar. Orda O’na bana sütümün kalitesinin ve besleyiciliğinin düşeceğine beni inandırmasının yanlışların en manyakçası olduğu söylesem fena olmazdı. Neyse katı gıdaya biraz geç başlamaya karar verdik. O ay da, sonraki ay da, hatta memeyi kesene kadar Demir’in gelişimi ile ilgili bir sorun olmadığı sürece anne sütünü beslenmenin temeline koyduk. Yaptığım bu tercihin 100% arkasında mıyım? Değilim sanırım. Demir’in pilav, makarna ve pirzola dışındaki hiçbir yiyeceğe sempati duymuyor olması ve sofraya otursak bile beni masadan kaldırıp, emip, sonra belki minnak midesinde yer kaldıysa bir şeyler yemesi beni biraz düşündürüyor. Emzirmeyi kestikten sonra düzeleceğini umuyorum. 

Konuyu çok dağıttım ve çok uzattım. Topluyorum. Kendimle ilgili bazı endişelerim var. Anneliğimi emzirmeyle fazlasıyla bağdaştırdım. Demir’in beni o emzirdiğim için bir tık daha fazla sevdiğini düşünüyorum ve o tıkı çok önemsiyorum. Oğlumu emzirirken, tıpkı karnımda bir beden içinde beraberce yaşadığımız zamanlardaki gibi yakın olduğumuzu hissediyorum ve ikimizin arasında başka kimseyle yaşamadığımız böyle mucizevi ve böyle özel bir şey olmasını çok seviyorum. Memeden kesme sürecinde bir psikoloğa görünmem gerekebilir. Yazdıklarım size fazlaca hastalıklı da gelebilir. 

Bu yazıyı benimle aynı şeyi yaşayıp, internette çaresizce umut arayan bir anneye biraz moral olur belki diye yazdım. Normal şartlar altında bir bebek için en iyiyi annesinden daha çok kimsenin düşünemeyeceğine inanıyorum.

 Bütün anneler ve güzel bebekleri, hepinizi seviyorum. 

Dünyanın en mutlu ve en korkak ve en cesur ve en ürkek kabilesi olduğumuzu düşünüyorum.