19 Eylül 2016 Pazartesi

Demirle Muhabbet Terapisi


Pazar sabahının kör vaktinde, herkes uykusunda mışıl mışılken biz parka gidicez diye attık kendimizi dışarı. E sabah saat erken, hava serin, mis.

Anne yağmur yağmış sanırım. Hava çok güzel kokuyor. Keşke babam da uyanıp bizimle gelseydi.

İnsanlık için 3 basit cümle. Benim için annelikle ilgili başarmak istediğim meselelerden üçüne yaklaşabilmişim hissinin yarattığı coşku.
Çocuğum doğada olan bitene dikkat ediyor. Bundan keyif alıyor. Yaşadığı keyifi ailesiyle paylaşmak istiyor.
Yine nerden nerelere geldim di mi?
Napcaksınız ben de böyleyim. 

Yukardaki fotoğrafın metni de bütün günü Mirayla geçirip gece uykuya dalmadan önceki son cümlesi.

Anne Mira çok güzel bi kız.

O zaman kalp. O zaman uçuşan kelebekler. O zaman dans.




1 Eylül 2016 Perşembe

Anne! Aklıma bir fikir geldi!



Sitenin girişindeki güvenlik kulübesinde Atatürk resmini her gördüğünde aynı soruyu yapıştırıyor. İstinasız her seferde. Belli ki cevabımı beğenmiyor çocuk.
Anne Atatürk neden öldü?
Çünkü bütün insanlar ölür oğlum. Doğarlar, büyürler, yaşarlar, yaşarlar baya yaşar sonra yaşlanır ve ölürler.(İç ses: Ne kadar batırdım acaba bu hassas mesele hakkında konuşmayı:/)
Sonra tekrar Atatürkler doğar mı?
Doğabilir tabi. Doğan bazı bebekler büyüyünce Atatürk gibi olabilir. Sen de olursun belki.
Sessizlik.
Tamam anne. Ama ben ölmeyen Atatürk olucam.
Sessizlik.

Hayatta insanın bir zamanlar kucağında pelte gibi taşıdığı ve "inga" lardan öte pek de konuşmayan çocuğuyla muhabbet etmesi kadar muhteşem çok az şey var. Çocuğum mu arkadaşım mı hayatımın bilirkişisi mi belli değil.Düşük çenelim hep konuşsun. Konuşsun da şikayet mi edeceğim kafam şişti diye şükredip gözlerimi mi süzeceğim hiç bilemeyim. Amin.