20 Nisan 2016 Çarşamba

Ayna ayna söyle bana!


Yapmak isteyip de ertelemekten yapamadıkları insanın peşini nasıl da bırakmıyor değil mi? Buraya yazacak o kadar çok şey var ki. Bana mucize gibi gelen, unutulmasın istediğim bir diyalog, bazen tek bir kelime, Demir'in bir bakışı, uykuda sayıklarken söyledikleri, attığı kahkahalar, çocuğumu artık daha iyi tanıdığım gerçeği, istediği bir şey olunca utanması mesela, ve mutlu olmak yerine böyle utandığında ağlaması. Bunu Erman'la benden başka kimsenin anlamaması(E çocuk basket atmış, insanlar alkışlamış, neden ağlıyor muallak tabi). Çok çok çok konuşması. Günde defalarca "Neden?" sorusu cevaplamamın vahameti ve aynı zamanda muhteşemliği. Her gece anlattığımız masalların sonunda, çocuğun artık kendi kendine masal anlatmaya başlaması. Her gün okul istemesi. Doğum günü pastasını cevizli, sütlü ve yoğurtlu tercih etmesi:)(Şükür bu senede şeker hamuru figürlü pasta siparişi vermek zorunda değiliz). İngilizce sayarken six demeyi, türkçe sayarken 4'ü atlaması. İngilizce sayarken elevenda, türkçe sayarken yirmide durması. Herşeyi renklere göre hafızaya atması. Çevredeki bütün parkları salıncak renklerine göre kafada kodlaması ve her parkta diğer salıncaklar boş olsa bile illa favori rengindeki salıncağın boşalmasını beklemesi. Geçen yaz denizde birlikte oynadığı kızın büyük yeşil ve küçük sarı iki ördeğinin olduğunu hatırlaması, hala büyükle yeterince oynayamadığı için hayıflanması filan. Yani bütün normal ve o çok özel şeyler. Demir'i Demir yapanlar. 
Bir annenin çocuğunu yetiştirirken, kazandırmak istediklerini ya da değiştirmek istediklerini en fazla örnek olarak başarabileceğini anlaması çok acıklı geliyor bana. Her şeye çok hakimiz gibi geliyor cahil zamanlarımızda. Sürekli konuşuyoruz, doğruları, yanlışları, kuralları, sırayı, saati, düzeni, temizliği, kibarlığı, paylaşmayı, onu, bunu, şunu birer ahkam kesme makinasıymışız gibi anlatıyoruz ama çocuk yine en çok gördüğünü yapıyor ya. Dediklerimizi biz yapmıyorsak, kuru gürültüyle kafa şişirmekten başka bir iş başaramamış oluyoruz.
Ben bazen Demir'in bana tuttuğu aynada gördüklerimden çok korkuyorum. Sabırsızlığımdan. Yükselen sesimden. Aşkımın şiddetinden hatta. 
Hep aynı şeyi söyleyip duruyoruz ama bir çocuk sahibi olmak bir insanın başına gelebilecek en benzersiz tecrübe. Anne olan arkadaşlarımı her gördüğümde, hele de doğumun hemen sonraki döneminde, hep aynı şeyi hissediyorum. Hem eskisinden güçlü, hem de korumak zorunda kaldığı muhteşem bir hazineye sahip olduğu için endişeli. O endişeyi görünce hep ağlayasım geliyor. Açıkta bir yaramız var da, biri basmasın diye aklımızı oynatacakmışız gibi geliyor.