26 Mayıs 2016 Perşembe

Hatırla


Şimdi kalktım uyuyan Demir'in yanından. Gözümün kalemini göz yaşımla akıtıp panda kılıklı tipsiz suratımla kalktım. Çünkü yeni bir durum var ve beni ara ara vuruyor böyle. Az önce Demir'e ninni söylerken, "anne" diye beni susturup elimi öpüp, sonra "hadi söyle" diye devam etmemi istedi diye vurdu bu kez de. Ne kolay ağlıyorum ya. Neden annelikle ilgili duygularım hep gözümün pınarında pusuda?
Ağustosta işe başlayacağım. 3 yıl sonra yeniden. Kariyer için değil, para için değil, mecburiyetten değil, ihtiyaçtan. Üretme, başarma, emek verme ihtiyacından. Yaşlanmayı başarabilirsem, denedim diye gönlümü ferah tutar ihtiyacından. Oğlumun önündeki örnek doğru olsun ihtiyacından. Oturup, dişimi sıka sıka kızdıklarımı, ucundan kıyısından belki değiştirebilirim idealinden. İşin bu kısmıyla barışık ve mutluyum. Henüz barışamadığım kısım malumunuz. 3 yıldır Demir'in gözünün tam içine bakıyorum. Her gün. Sabah, öğle ve akşam. Kirpiğinin ucu hareket etse, ne demek biliyorum. Sesinin desibelinden, bakışından, yürüyüşünden, gülüşünden nasıl hissettiğini sanki tastamam bir tek ben biliyorum.
Şimdi Demir'i, tanıdığım insanların yüzde doksan sekizi için koca çocuk olmuş, gözümde hala minicik evladımı, birine, birilerine emanet edip çalışacağım. Ve buna alışacağım. Kendi çocukluğumu düşünüyorum. Hatırladığım ilk anılarımı. Dört buçuk yaşında filandım sanırım, Bahçemizin kirazlarını yiyorduk kardeşimle ve saçma sapan bir şeye çılgınca gülüyorduk. Çok mutluydum. O kadar mutluydum ki ne güzel bir an diye düşünmüştüm, bir anı, keşke unutmasam. Unutmadım. Hadi Demir dört buçuğu değil de dördü hatırlasın. Üç yaş çok imkansız. Sanki her sabah Demir'i ayaklarını öperek, kucaklayarak, koklayarak uyandırıp, içinde kendi seçtiği kahramanların olduğu uyduruk masallarımı anlatmam filan yalan olacak gibi geliyor. Anne çocuk sabah mayışması dünyanın en muhteşem şeyidir, bunu tartışmayalım. Demir, haftanın 7 günü her sabah istinasız yataktaki o mutlu kahkahaları hatırlamayacak mı? Krepinin içine kaşar sarıp, omletini tam istediği kıvamda pişirecek mi biri ben çalışırken? Saklambaç oynarken, ilk tur heyecandan nereye saklanacağını bilemeyip, sonra hep aynı perdenin arkasına saklanacağını? Öğrenecekler heralde di mi? Parkta hangi salıncağı sevdiğini, kaydıraktan kayarken ortada durdurulup parolanın sorulmasına(cevap 14) bayıldığını filan farkedecekler mi? Ben çalışırken, Demir dile getirmeyecek belki ama nerede ya benim annem diye düşünecek mi çaresizce? Olayları dramatize etmekte üzerime yok gibi geliyor bazen. Bazen de az bile deliriyorum, ne işi, Demir tam gün okula gidene kadar oturayım oturduğum yerde gibi geliyor. 
Ah güzel evladım. Niye öptün ki az önce o ninninin ortasında beni. Mutluluktan mı hüzünden mi bir türlü anlayamadan böğürerek ağlamak istiyorum. Ömrünün ilk üç yılı her gün gözünü ilk açtığında karşında sırıtan suratımı gördüğünü, anlattığım onca uyduruk masalı hikayeyi, seni bütün gün o parktan diğerine taşıyışımı, yağmurda zıplamak için dışarı çıkışları, baba işten gelecek diye beraber kapıda bekleyişimizi, senin mutlaka arkama saklanıp, aaa demir yok olmuş oynunu oynamamızı isteyişini, geç sabah kahvaltılarımızı, pazartesi öğlen pideci, cuma öğlen dönerci kaçamaklarımızı, öğlen uykuya giderken sırtıma atlayışını. Hatırlamayacaksın. Olaylar, konuşmalar, kahkahalar silinecek di mi?  Yorgun akşamlar ve kısa haftasonları mı kalacak bize? Hepsi silinecek ama izi kalacak di mi oğlum? O duygu kalacak,  bir gariplik var gibi diye şüphe edecek kadar çok sevmemin izi kalacak. Artık sabahları beraber uyanmasak da, uyandığımız günlerin tatlı anısı beyninin bir köşesinde saklanacak di mi? Yıllar sonra belki bir sabah kendi çocuğunun tontik ayaklarını öperken, sabah mayışmasının kıymetini birbirimizden öğrendiğimizi hatırlayacaksın. 


6 yorum:

  1. Merhabalar, yazınızı sanki ben yazmışım gibi geldi bir an:( Benim oğlumun adı da Demir, henüz 4.5 aylık ama sorunlu geçen hamileliğim nedeniyle hamileliğimin başından itibaren işi bırakmak durumunda kaldım ve sizin gibi tamamen ihtiyaçtan, kendim için en kısa zamanda işe başlamak istesem de aklımın bir köşesinde hep "nasıl olacak" sorusu...

    YanıtlaSil
  2. Ahhh!!! Duru Haziran'da 3 yaşında olacak ve ben de eylül gibi işe başlayacağım.Yazdıklarınızı okurken ağladım,tıpkı gecen hafta doktor arkadaşımın çocuklar 4 yaşından sonrasını hatırlar dediğinde ağladığım gibi,tıpkı alışabilmek için kreşe verdiğimde kreşte ilk defa yalnız kaldığı gün gidip simitçide hüngür hüngür ağladığım gibi..krese 10:00-16:00 arası gidiyor çünkü sabah koklaşmalarımız uzun sürsün diye, akşamüstü keyfimiz bize kalsın diye. Aslında bizlerinde ihtiyacı var yalnız kalmaya, üretmeye,kendimizi farketmeye. İlk 3 yıl beraber olmak benim kendi tercihimdi ama artık benim de üretme,başarılı olma, eski Sibel'e dönme vaktim geldi. Ne kadar zorlanacağımı, gözümün ucunda bir damla ve burnumda kokusu ile işe gideceğimi biliyorum. Umarım benim içinde sizin içinde kolay geçer bu süreç.Ve herşey çok ama çok güzel olur. Ankara'dan sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Burnumun direği sızladı. :(

    YanıtlaSil
  4. Oğlumu uyuturken okumasamdım iyiydi.off çok ağladım ya

    YanıtlaSil
  5. Tam da ben okulda, iki çocuğum evdeyken, biri ben evden çıkarken gitme diye ağlamışken bugün bu yazı ağır geldi😔 hatırlamayacaklar belki ama bu güzel günlerin anıların izleri muhakkak ki hep kalacaktır.

    YanıtlaSil
  6. hofffff ne biçim güzel yazmışsın yaa.. resmen burnumun direğini sızlatarak okuttun şu yazıyı bana :( tabiki de o dediklerinin hepsini hatırlayacak! tabiki de çocuğuna hepsini anlatacak! tabiki de senin ve senle yaşadıklarının kıymetini hep bilecek!

    olum öyle dramatize edeceğine beni ve elayı düşün! çocuğum 1 yaşında hayata atıldı, sen üçün lafını yapıyon burda karşıma geçmiş. Ben atliyim o zaman en yakın ağacın tepesinden aşşaa (çünkü ankarada şu yoktu, dolayısıyla atlayacak bi köprü de yoktu:P). Herşey cok güzel olcak hiiiiç merak etme bebeğim! çok seviyorum sizi <3

    YanıtlaSil